Emrihak nedeni: cinayet, Emrihak nedeni: Darbe girişimi, Emrihak nedeni: şehit, Erkek, Medeni hali: evli, Memleketi: Trabzon, Mesleği: Asker, Mezarının yeri;: Trabzon, Ölüm yeri: İstanbul, Ölüm yılı: 2016, Şehitlerimiz

Şehit Sait Ertürk, Darbe Girişimi, 15 Temmuz 2016

şehitlere ölüler demeyin

Haberdar et...

Allah taksiratını affetsin

Şehit Sait Ertürk, Darbe Girişimi, 15 Temmuz 2016

Cinsiyeti: Erkek

Doğum yeri: Trabzon ili / Araklı ilçesi

Doğum tarihi: Öğrendiğimizde paylaşacağız. Biliyorsanız paylaşın yayınlayalım.

Mesleği: Kurmay Albay (66’ıncı Zırhlı Tugay Komutanlığı Komutan Yardımcısı)

Medeni hali: Evli

Ölüm yeri: İstanbul

Ölüm tarihi: 15.07.2016

Ölüm nedeni: Şehitlik, Darbe Girişimi, Cinayet

Olay: 15 Temmuz 2016 Cuma günü darbe girişimi sırasında bir yıl önce Komutan Yardımcısı olarak görev yaptığı 66’ıncı Zırhlı Tugay Komutanlığı personelinin de kalkışmaya katılmak üzere hazırlık yaptığını haber aldı. Birliğin kurmay başkanının yardım talebi üzerine, darbeye engel olmak için kolordudan araç isteyerek yola çıktı.

Aracı yolda polisler tarafından engellendi ve yoluna devam edemedi. Bunun üzerine valiliğe haber verdi. Valiliğin gönderdiği bir polis aracıyla yola devam etti.

Sait Albay, birliğe gider gitmez derhal askerleri bir araya topladı. Uzun ve etkili bir konuşmayla askeri personeli yatıştırdı, komutayı ele aldı. 66’ıncı Zırhlı Tugayın darbeye katılmasına engel oldu.

Sait Albay konuşma yaptığı sırada birliğe bir helikopter indi. İçinden inen yüzü maskeli darbeci askerler Kurmay Albay Sait Ertürk’e ateş açtı. Sait Albay, yanındaki kurmay albay ve iki polis ile ilk ateşten kurtuldu. Silahlarını çekerek çatışmaya başladı.

Bunun üzerine helikopter yeniden havalandı. Havalanırken de helikopterin üzerindeki makineli tüfek ile açılan ateşte Kurmay Albay Sait Ertürk şehit oldu. Ruhuna el Fatiha

Merhumun bulunabileceği mezarının yeri: Trabzon ili / Araklı ilçesi

GPS:

Haberdar et...

Allah yolunda mücadele ederken öldürülen şehitlerin, peygamberlikten sonra en yüksek rütbeye eriştiklerini bilen kahramanlarımız; ''Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum" düşüncesiyle; vatanı, dini, bayrağı ve diğer kutsal değerleri için savaşmaktan asla çekinmemişler, verebileceği en kıymetli şey olan canlarını seve seve vermişlerdir.

Çünkü onlar Kur'an ve sünnetle aydınlandıkları bilgi yolunda; Allah için can vermenin karşılığının cennet olduğunu “Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır..” (Tevbe, 9/111) ayetiyle öğrenmişlerdi. Sahabeden birisi Peygamberimiz (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun)’e, “Allah yolunda öldürülürsem günahlarım affedilir mi?” diye sormuş, o da, “Evet, kul hakkı hariç, bütün günahların affedilecek. Zira Cebrail bu hususu bana haber verdi!”(Müslim, İmaret,117) buyurmuştu.

Her zaman şehit olmayı arzulayan Sevgili Peygamberimiz (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun); “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim."(Buhârî, Cihad, 7) buyurduktan sonra şehitliğin önemine şöyle işaret buyurmuşlardı: "Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister."(Buhârî, Cihâd 21; Müslim, İmâre 109)

Gazilik de şehitlik kadar önemli bir mertebedir. Çünkü gaziler, Allah için, vatan için, bayrak için canlarını ortaya koyabilmiş mü’minlerdir. Ümmeti olmakla iftihar ettiğimiz Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun)’nın: “İki göz cehennem ateşinde yanmaz: Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda nöbet tutarken düşmanı gözetleyen göz.”(Tirmizî, Fedâilü’l-Cihad, 12.) "Kim Allah yolunda cihada gidecek bir gaziyi donatır, cihad için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılarsa, bizzat cihada gitmiş gibi sevap kazanır. Cihada giden gazinin ailesinin ihtiyaçlarını karşılayan da cihad yapmış gibi sevap kazanır."(Buhârî, Cihâd 38; Müslim, İmâre 135-136) müjdesi, asker ocağının, peygamber ocağı olduğunu bizlere öğretmiştir.

“Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ” misali toprağı kanlarıyla yoğuran şehitlerimiz, bu cennet vatanı bize emanet etmişlerdir. Bize düşen de bu toprakları imar etmek, korumak ve bizden sonraki nesillere devretmektir. Bunu yapmadığınız takdirde hem vatanımıza ve hem de şehitlerimize karşı görevlerimizi yapmamış ve onların ruhlarını incitmiş oluruz.

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!