Emrihak nedeni: şehit, Erkek, Medeni hali: bekar, Memleketi: Denizli, Mesleği: Asker, Mezarının yeri: Denizli, Ölüm yaşı: 26, Ölüm yeri: Denizli, Ölüm yılı: 2021, Şehitlerimiz

Şehit Oğuzhan Göçenoğlu

şehitlere ölüler demeyin

Haberdar et...

Allah taksiratını affetsin

Cinsiyeti: Erkek

Doğum yeri: Denizli

Doğum tarihi: 1994

Mesleği: Sözleşmeli Er

Medeni hali: Bekar

Çocuk sayısı: Yok

Ölüm tarihi: 25.01.2020

Ölüm yeri: Denizli

Ölüm sebebi: Şehit

Olay Haber: 25. Ocak 2020 Cumartesi günü, Suriye Barış Pınarı harekatında görevli Uzman Çavuş Denizlili Oğuzhan Göçenoğlu (26), 3 Kasım 2019 Pazar günü meydana gelen ve komutanının şehit düştüğü EYP’li terör saldırısından görünür bir yara almadan kurtulmuş,  saldırıdan bir süre sonra rahatsızlanan ve 29 Aralık 2019 tarihindeki doktor raporu ile askerliğe elverişli olmadığı gerekçesi ile sözleşmesi fesih edilmiş olmasına rağmen, daha sonraki kontrollerde patlamayla beyin damarlarının çatladığı, daha sonra motor basıncıyla çatlayan damarlar açıldığı ve akıntı başladığı, geç kalındığı için beyinde ödemler oluşması sebebiyle hayatını kaybettiği tespit edilmiş ve şehit sayılması hükmüne karar verilmiştir. Ruhuna el Fatiha

Bombalı saldırıda beyin damarları çatladı, 80 gün sonra can verdi, 19 ay sonra şehit sayıldı

Suriye’de gerçekleşen Barış Pınarı harekatında görevli Uzman Çavuş Oğuzhan Göçenoğlu, 3 Kasım 2019 tarihinde meydana gelen ve komutanının şehit düştüğü EYP’li terör saldırısından görünür bir yara almadan kurtuldu. Saldırıdan bir süre sonra rahatsızlanan Göçenoğlu’na Chiari malformasyonu (Normal beyincik dokusunun boyun omurga kanalına sarkması) teşhisi konuldu.

29 Aralık 2019 tarihinde ‘Askerliğe elverişli değildir’ diye ilişiği kesilen, tedavisi Denizli ve İzmir’de devam eden Göçenoğlu, 17 Ocak tarihinde tekrar fenalaşmasının ardından kaldırıldığı hastanede 25 Ocak 2020 günü hayatını kaybetti.

ASKERİ TÖREN DÜZENLEMEDİLER

Vefat ettiğinde muhafız asker olmayan Oğuzhan Göçenoğlu’nun cenazesi, askeri tören olmadan Servergazi Mezarlığı’na defnedildi. Göçenoğlu’na şehitlik unvanı verilmesi için baba Abdullah Göçenoğlu, anne Hatice Göçenoğlu ile kardeşleri Yakub Göçenoğlu ve Mustafa Samet Göçenoğlu, Ankara İdare Mahkemesinde dava açtı.

19 aydır devam eden davada, Göçenoğlu’nun ölümünde meydana gelen EYP patlamasının etkili olup olmadığına dair farklı hastanelerden alınan adli tıp raporları incelendi. Bilirkişiliğini Hacettepe Üniversitesi’nden bir heyetin yaptığı davada, mahkeme 9 Eylül 2021 tarihinde Uzman Çavuş Oğuzhan Göçenoğlu’nun şehit olduğunda hükmetti.

Oğlunun kabrini özel bir şekilde dizayn eden ve Türk bayrağı motifiyle süsleten baba Abdullah Göçenoğlu, şunları söyledi:

– Devletime, vatanıma, bayrağıma, milletime ve bu işte direkt ya da endirekt etkili ve ya etkin olanlara kızgın, kırgın değilim. Oğlum 3 Kasım 2019 günü bir EYP patlamasına maruz kalıyor. Fiziki bir yaralanma yok ama o andan itibaren başlayan ve sürekli artan baş ağrısı ve kulak çınlaması oluşuyor. Bu doktor raporlarıyla kayıt altına alınmış. O sürede Suriye’den Akçakale’ye getiriyorlar. “O kadar olur, geçer” diyerek ağrı kesici ilaçlarla tedavi ediyorlar. Bombadan değil, üşütmeden kaynaklanmış gibi diyorlar.

KOMUTAN BAKARIM DEDİ AMA…

– Akçakale’ye gittim. Denizli’ye getirip bakmak için. Komutanı bana “Senin oğlun ise benim de askerim. Ben askerime bakarım” dedi. Oğlumu orada bırakarak geri geldim. Döndükten sonra her aramamda herhangi bir işlem yapılmadığını öğrenip, bir hafta sonra tekrar Akçakale’ye gittim. 10 günün üzerinde rapor olursa evine gidebileceğini bildiğim için başhekimden uygun bir rapor rica ettim. Bende oğlumu alıp getirdim. Bunun üzerine “Askerliğe elverişli değildir” denilerek sözleşmesi fesh edildi.

MİGREN TEŞHİSİ KOYDULAR

– Denizli’de bir özel hastaneye götürdüm. Doktor migren teşhisi koydu. Migren tedavisi cevap vermeyince, ağrılar geçmeyince başka bir özel hastaneye gittim. Onlar Chiari malformasyonu teşhisi koydu. Yoğun bakıma aldılar. Doktor, acil ameliyat edeceğini bu yüzden İstanbul’dan kateter getireceğini söyledi. İzmir’deki başka bir doktorla görüştüm. O da “Beyin ameliyatının büyüğü küçüğü olmaz. Hemen bize getir” dedi. Oğlum İzmir’de ameliyat oldu.

GEÇ KALINDIĞI İÇİN BEYNİNDE ÖDEM OLUŞMUŞ

– Suriye’deki patlamadan hiç haberi olmayan doktor, ameliyat çıkışı “Bu çocuk 2-2.5 ay önce hiç yüksek ses travmasına maruz kaldı mı?” dedi. Biz de önünde bomba patladığını söyledik. O da bize bugüne kadar migren, menejit, Chiari teşhislerinin hepsinin yanlış olduğunu söyleyerek “Ben açınca gördüm. Onların iltihap sandıkları beyin soğancığının etrafında toplanan beyin suyu. O patlamayla beyin damarları çatlamış. Daha sonra motor basıncıyla çatlayan damarlar açılmış ve akıntı başlamış. Bu akıntı da geç kalındığı için beyinde ödemler oluşturmuş. Çözemezsek çocuğu kaybedeceğiz” dedi. 8 gün yoğun bakımda yaşam destek ünitesine bağlı yaşatıldı. Ancak 25 Ocak günü 02.34’te vefat ettiğini haber verdiler.

SANKİ BAHÇEDE TOP OYNARKEN YARALANDI

– Birlikteki komutanıyla telefonla irtibata geçtim. Birlik komutanı, “Biz askeriyeden sözleşmesini fesih ettik. Şehit diyemiyoruz, bu nedenle tören yapmayacağız” dedi. Ben kendim cenazesini defin ettim. O gün kendi kendime verdiğim söz, benim namus borcumdu oğlumun şehit beratını almak. Sanki benim çocuğum babasının bahçesinde top oynarken yaralanmış gibi işlem yapıp, bizim acımıza çile katıp bu günlere getirdiler.

“İLLİYET BAĞI VARDIR”

– Türk adaleti, hukuku görevini yapmıştır. Oğluma şehit demiştir. Bu saatten sonra oğlumun onurunu, gururunu acısıyla birlikte taşıyacağız. Bize ilk mahkemeye başvurduktan sonra dosya mahkemece tarafından GATA’ya sevk edildi. GATA, 1,5 sayfalık bir rapor düzenleyerek patlamayla bağı olmadığını mahkemeye gönderdiler. Ben yine özel gayretimle Süleyman Demirel Hastanesi’nden heyet raporu aldım. Bu raporda GATA’nın raporunu çürüterek, illiyet bağı olduğu raporu mahkemeye sunduk. Mahkemede iki rapor olunca hakem hastane olarak Hacettepe Üniversitesi’ne raporlar gönderildi. Hacettepe Üniversitesi “İlliyet bağı vardır” diyerek oğlumun şehitliğini tescillemiş oldu.

Cenaze töreni: Öğrendiğimizde paylaşacağız. Biliyorsanız paylaşın yayınlayalım.

Merhumun/Merhumenin bulunabileceği mezarının yeri: Denizli ili / Servergazi mezarlığı

GPS:

Haberdar et...

Allah yolunda mücadele ederken öldürülen şehitlerin, peygamberlikten sonra en yüksek rütbeye eriştiklerini bilen kahramanlarımız; ''Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum" düşüncesiyle; vatanı, dini, bayrağı ve diğer kutsal değerleri için savaşmaktan asla çekinmemişler, verebileceği en kıymetli şey olan canlarını seve seve vermişlerdir.

Çünkü onlar Kur'an ve sünnetle aydınlandıkları bilgi yolunda; Allah için can vermenin karşılığının cennet olduğunu “Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır..” (Tevbe, 9/111) ayetiyle öğrenmişlerdi. Sahabeden birisi Peygamberimiz (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun)’e, “Allah yolunda öldürülürsem günahlarım affedilir mi?” diye sormuş, o da, “Evet, kul hakkı hariç, bütün günahların affedilecek. Zira Cebrail bu hususu bana haber verdi!”(Müslim, İmaret,117) buyurmuştu.

Her zaman şehit olmayı arzulayan Sevgili Peygamberimiz (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun); “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim."(Buhârî, Cihad, 7) buyurduktan sonra şehitliğin önemine şöyle işaret buyurmuşlardı: "Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister."(Buhârî, Cihâd 21; Müslim, İmâre 109)

Gazilik de şehitlik kadar önemli bir mertebedir. Çünkü gaziler, Allah için, vatan için, bayrak için canlarını ortaya koyabilmiş mü’minlerdir. Ümmeti olmakla iftihar ettiğimiz Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun)’nın: “İki göz cehennem ateşinde yanmaz: Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda nöbet tutarken düşmanı gözetleyen göz.”(Tirmizî, Fedâilü’l-Cihad, 12.) "Kim Allah yolunda cihada gidecek bir gaziyi donatır, cihad için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılarsa, bizzat cihada gitmiş gibi sevap kazanır. Cihada giden gazinin ailesinin ihtiyaçlarını karşılayan da cihad yapmış gibi sevap kazanır."(Buhârî, Cihâd 38; Müslim, İmâre 135-136) müjdesi, asker ocağının, peygamber ocağı olduğunu bizlere öğretmiştir.

“Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ” misali toprağı kanlarıyla yoğuran şehitlerimiz, bu cennet vatanı bize emanet etmişlerdir. Bize düşen de bu toprakları imar etmek, korumak ve bizden sonraki nesillere devretmektir. Bunu yapmadığınız takdirde hem vatanımıza ve hem de şehitlerimize karşı görevlerimizi yapmamış ve onların ruhlarını incitmiş oluruz.

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!